ZİNCİRİ YAKALAMAK
- dergifikrihal
- 20 Şub 2020
- 2 dakikada okunur
İnsanı en çok eksik bırakan şey nedir? İnsan olup, insan kalabilmesi için tamam olması gereken şey. Anlamak! ‘Sadece bu kadar mı?’ dediğinizi duyar gibiyim. Değil elbette.
İnsan olabilmek, bunu sürdürebilmek, insanlığın hakkını verebilmek dünyanın en etkili meziyeti sevgili okur. Peki ‘anlamak' bu işin neresinde? Bir iletişimci olarak şu kadarını söyleyebilirim ki tam kalbinde. Çünkü insan anladığı zaman hak verir. Değer verir. Hislenir, his ki anladığını yaşayıverir. Velhasıl anlamak çok şeydir. Peki biraz düşünelim:
-Neyi ne kadar anlıyoruz?
-Bunun için ne kadar çaba gösteriyoruz?
-Dünyaya açılan penceremizden bakarken başka pencerelere, aklımızda kendi düşüncelerimiz, kalbimizde kendi duygularımız, heybemizde kendi tecrübelerimiz ne kadar anlayabiliyoruz bütün bu saydıklarımdan yoksun hayatları?
Öyle ya biz böyle hissedip bu şekilde tecrübe ettik diye herkes öyle anlayamayabilir. Misal bir küpün karşılıklı taraflarının bir yüzünü mavi diğer yüzünü ise kırmızı düşünün. Siz maviyi görüp bunda diretmeye haksız mısınız? Peki göremediğiniz kırmızıyı reddetmekte ne kadar haksız? Hakeza karşı taraf aynı şekilde.İşte bütün mesele burada başlıyor. Şimdi burada haklı olan kim? Aslında iki tarafta hem haklı hem haksız. Haklılar; Doğru bildiğini savunmalı insan. Hem görüp bildiğinden mesuldür. Peki ya haksızlıkları... İşte haksızlıkları görmedikleri renkler değil. Farklı bir renk olabileceğini anlamayışları. Yukarıda bahsettiğim kendi penceremiz işte. Şu berzah-ı alemde bir karınca kadar olan insanoğlu hayatın manasını kendi penceresinden gördüğü kadar sanıyor. Şimdi tüm bu anlattıklarımla aklınıza ‘empati’ kavramı gelmesin. Zira benim anlatmak istediğim bundan çok daha fazlası. Çok kapalıyız mesela. Toplum olarak, birey olarak çok kapalıyız. Yeni şeyleri duymaya, farklı düşünmeye, farklı düşünenlere fırsat vermeye, anlamaya çok kapalıyız. Yaşaması yeterince zor olan dünya düzeninde hayatımızı bu şekilde daha da zorlaştırıyoruz. Şimdi ben bu yazıyı öyle yapmayın böyle yapın diye sonlandırmayacağım. Çünkü bütün söylediklerime tezat bir son olur bu. Anlamak nasihat vermek, yol göstermek değildir. Ben sadece istedim ki hem görüp hem yaşayıp gönlümü inciten bu durumu sizinle paylaşayım. Ama bu konuda sizden bir ricam olacak evet. Sadece kendinizi biraz sorgulayın. Yukarıda yazdıklarım ve aşağıya yazacaklarım konusunda bir kez olsun sorun kendinize ‘ben bu işin neresindeyim?’ diye...
Evet dedim ki gönlüm kırılıyor. Kırılıyor çünkü birileri anlaşılmadığından sürekli dert yanarken benzeri bir durumda karşısındakini anlamak için çaba göstermezken. Bana göre insan hep olduğundan daha fazlasıdır. Bunun için düşünür, üretir, yaşamak ve yaşatmak istedikleri vardır. Ama işte bazen gerek çevresel koşullar gerekse fiziki koşullar bunlara engel olur. İşte bir etrafınca anlaşılmayınca köreltir insan her daim. Bu belki bir çoğumuzun yaşadığı bir durumdur. Bu duyguyu belki hemen hepiniz hissettiniz hatta anladınız şuan anlatmak istediklerimi. Fakat işte bu duygu bu kadar yakınken birçoğumuza neden aynı umarsızlığı başkasına gösterme gafletinde bulunuruz. İşte benim kırılmaya yer arayan yüreğim bu iki duruma da şahit olunca bir hayli kırılıyor. Dedim ya zorlaştırıyoruz hayatlarımızı. Öyle ki hayal kurmanın mesela bedava olduğunu gösterirken hayallerini gerçekleştirmek isteyenleri anlamadığımız için bunun imkansız olduğunu inandırmaya çalışıyoruz. Halbuki bir anlamaya başlasak, tutsak ucundan bu zincirin bir yerlerde bütün olmazlar on insan azmi ile yıkılacağını göreceğiz. Öyle çok insan var ki kendini anlayıp, yapmak istediklerinin yüceliğine inanıp bu yolda emin adımlarla yürüyen. İşte bu işin bütün efsunu kendini tanıyıp anlamaktan geçiyor. Bütün bunların ışığında anlamak, daha iyi kavramak, hayata tüm bildiklerimizden ziyade çok farklı bir pencereden bakmak her zaman mutluluğun formülü mü? Bence tartışılır. Ha bütün bu anlattıklarımı ben ne kadar yapabiliyorum ölçmek güç. Ama o zinciri bir yerden tutup, tuttuğum günden beri hiç bırakmadığımı çok iyi biliyorum.
Rümeysa BEDİRHANOĞLU

Commentaires