YARIM KALAN HİKAYE
- dergifikrihal
- 20 Haz 2020
- 2 dakikada okunur
Her nasip vaktine esirdir derler ya, İşte bu yazı öyle bir yazı sevgili okur. Aşağıda buluşacağınız satırların bir kısmı aylar önce yazılmış bir türlü tamam olamamıştı. Bu yazıyı yazarken kurguladığım olay örgüsünün bir kısmını yaşayınca daha geçen Pazar tamam dedim, bu hikaye artık tamam olabilir. Güneşli başladığım güzel yolculuğumu yağmur kıyamet devam ettirirken yazdığım satırlar aklımdan geçince ‘ ne kolaymış' dedim ‘yaşamadan bu hissi, yazıvermek ne kolaymış.’ Halbuki tek amacım bir benzetme yapıp çeyrek asırlık tecrübesizliğime rağmen hayatı anlatmaktı.İşte tecrübe dediğimiz olgu nice tecrübesizliklerin bir araya gelmesiyle kazanılmıyor mu zaten? Aşağıda yazdığım bahsi geçen hikayeyi tamamlamayacağım sevgili okur. Bu hikayenin teması gereği, tam da olması gereken oldu ve hayat kendini gösterdi. Zaman kilitli sandıklar dizisi, sırası gelen açılıp kendini gösteriyor. Hikaye ile sizi baş başa bırakmadan son bir soru sormak istiyorum. Siz olsaydınız bu hikayeyi nasıl bitirirdiniz?
İşte o hikaye...
“Yoldasın. Alelade bir yol değil bu. Baharın yeni uyandığı, yeşilin güneşe en çok yakıştığı bir vakitte yoldasın. Radyoda hafif müzik. Arabanın camı yarı açık. Bahar rüzgarı yüzünü okşuyor. Manzaran doğanın renk şöleni. Masmavi gökyüzü her şeyi kusursuzkılıyor o an için. Arabayı en sevdiğin kullanıyor. Tam varacakken yol bir mümkünün kıyısına kendidünyanın altüst olduğu, zincirin kırıldığı ilk olay vukuu buluyor. Tekerlek patladı. İşte bu olmadı diyorsun. Dümdüz giden bu yolda neden olur ki böyle bir şey? Derin bir nefes, biraz sakinlik‘bak hava çok güzel buda düzelir bunun için üzülme’ telkinlerin işe yarıyor. Çözüm yolu ararken ikinci halka patlak veriyor. Anlamlandıramıyorsun ilk başta ‘Neden? Havada tek bir bulut bile yokken bu yağmur neden?’ Yolun başındaki halini düşünürken modun düşüyor. Ama yine de kendini bırakmak istemiyorsun. Bir yağmur zaten ne kadar uzun sürebilir ki? Beklemek hep can sıkıcıdır zaten diyorsun. Beklediğin için akmıyordur ya zaman. Beklemenin verdiği gerginliğe içinde ki acabaların telaşı ekleniyor ve sen artık sadece eve problemsiz bir şekilde dönmeyidiliyorsun. Artık günün güzel bitmesi bu demek oluyor senin için. İçinde olduğunuz çözümsüzlük hali sebepsiz bir tartışmayı getiriyor. En sevdiğin birazda sakinleşmek için yardım çağırmaya gidiyor. Artık belki de zincirin son halkası senin için kırılmış oluyor. Tenha bir yolda, hava kararmaya yakın, yağmurlu bir soğukta tek başınasın. Her şeyin yolunda gittiği o ana gidiyorsun ve ‘her şey bu kadar güzelken ne oldu da bu noktaya geldik.’ diyorsun. Sahi ne olmuştu seni böyle ümitsizliğin ağına düşüren?
İşte hayat tam olarak belirli aralıklarla bunu yaşatıyor. Rayında giderken her şey sebebi bilinmeyen bir şey yüzünden raydan çıkıp altüst oluyoruz. Peki böyle olmasının veyahut böyle hissetmemizin asıl sebebi nedir? Başımıza gelen kötü olaylar biz çok talihsiziz diye mi oluyor? Ya da yaşadığımız günlük küçük mutlulukları talihliyiz diye mi yaşıyoruz? Yukarıdaki örnekten devam edelim. Güzel bir yolda sevdiğimiz insanlarla yolculuk etmemiz mi daha olası yoksa ardındaki talihsizlikleri yaşamamız mı daha olası? Benim oyum ilkine sevgili okur.
Rümeysa BEDİRHANOĞLU

Commenti