PAZARTESİ
- dergifikrihal
- 20 Ara 2020
- 4 dakikada okunur
Gün henüz doğmamıştı uyku ile uyanıklık arasında bir ses işittim "kızım haydi uyan" diyordu annem. Günlerden pazartesi. Benim için çok zor geçecek bir dönemin ilk günüydü. 6.sınıfın ilk günü. Bugün yatılı okula başlıyorum artık ailemi sadece hafta sonları görecektim. Gece boyu sabah olmasın diye dua etmiştim ama sabah olmuş ve gitme vakti yaklaşmıştı. Annem bavuluma eşyalarımı yerleştiriyordu. Saat 7 ye gelmek üzereydi evden çıktık servis gelene kadar bekledik annem de bende ağlıyorduk. Servis geldi ayrılmak hem annem için hem benim için çok zordu. Babam bavulumu arabaya koyarken annemle sıkı sıkı sarıldık hem gitmek istemiyordum hem de buna mecbur olduğumu biliyordum. Nefes almak zor geliyordu. Ama yapmak zorundaydım. Servise bindim babam okula kadar benimle gelecekti. Yol boyunca babamın elini bir an bile bırakmadım sanki bırakırsam gidecek ve onu bir daha göremeyecektim. Aklımda bir sürü soru vardı gideceğim okul nasıldı? Ben orda durabilecek miyim? Ya eve dönemezsem... Sorular beynimi git gide yoruyordu çok uykum vardı ama uyumak istemiyordum. Yol bitecek ve babamdan ayrılacağım diye çok üzülüyordum keşke bu yol hiç bitmese ve ben hiç o okula gitmeseydim. Düşünceler içinde savaşırken kafamı kaldırdım ve babama baktım gözleri dolmuştu ama beni görünce gülüyordu. Sonra kulağıma sessizce "Her şey senin iyiliğin için kızım" dedi. Bu nasıl iyilikti onlardan ayrı kalınca ne iyi olacaktı. Babamın iyilik anlayışı çok farklıydı böyle iyilik olmazdı. İyilik can yakmazdı baba oysa ki benim canım yanıyordu. Hiçbir şey söyleyemedim ağladım sadece. Babam cebinden çıkardığı el fenerini avucuma tutuşturdu "Sakın korkma" dedi el fenerini aldım ne için olduğuna anlam veremedim. Sonra okulu göstererek işte geldik okulun burası dedi. Servisten indik sağımda okul binası tam karşımda da kocaman bir pansiyon ve etrafımda çığlık çığlığa oyun oynayan çocuklar. Okula yeni kayıt yaptıran öğrenciler hariç herkes mutluydu. Sonra zil çaldı ve sıraya geçtik babam hala yanımdaydı. Ardından herkes sınıflara geçmeye başladı babam bana dönerek "şimdi sınıfına git ben seni burada bekleyeceğim dedi" her ne kadar istemesem de sınıfa gittim yaklaşık bir 10 dakika sonra öğretmende geldi derste ne yaptık ne konuştuk hiç hatırlamıyorum. O sırada düşündüğüm tek şey babamın gidip gitmediğiydi. Başımı sıraya koymuş düşünüyordum. Ardından zil çaldı koşarak dışarı çıktım. Babam gitmemişti dizlerinin üzerine çöktü ve bana "Artık gitmem gerek seni hep arayacağım her gün konuşacağız sakın üzülme tamam mı kızım?" dedi ağlamaya başladım sanki son kez babamı görüyordum sanki artık hayatıma yalnız devam etmek zorundaydım. Babam beni tekrar sınıfa gönderdi ve son kez sınıfın camından baktı ve gitti. O gün hayatım da yaşadığım en kötü gündü hiçbir teneffüse çıkmadım ve kimseyle konuşmadım. Dersler bittikten sonra yatakhaneye çıktık odalarımızdan yatak ve dolaplarımıza kadar her şey ayarlanmıştı. 7. Koğuş ve 1 numaralı yatak yatakhanenin girişinde uzun ve karanlık bir koridor ve koridorun sonunda bir pencere vardı. Adeta bir hapishaneyi andıran koyu renkte bir koridor aklıma tek bir soru geliyordu bu koridor gündüz bile bu kadar karanlıksa gece nasıldır kim bilir. Koridorda sessizce ilerlerken aynı zamanda oda numaralarını inceliyordum. 1,2, 3...7 evet yedinci oda yani buranın deyimi ile koğuş içerisi hiç beklediğim gibi değildi burada hiç renk yoktu koyu gri ranzalar beyaz yatak ve koyu gri dolap korkutucu dolabı açtım ve yavaş yavaş eşyalarımı yerleştirmeye başladım. Ardından üst sınıflardan Züleyha adında bir kız geldi ve acele etmemiz gerektiğini daha çarşaf almaya gidileceğini söyledi. İçimden herhalde çarşaflar da gri diye geçirdim yine hiç bir şey söyleyemeden çarşafları almaya gittik sırayla herkes çarşafını aldı renkleri tahmin ettiğimin aksine pembeydi pembe rengi severdim aslında ama o gün ondan da nefret ettim odama geldim ve çarşafımı geçirdim ilk kez yaptığım için pek düzgün değildi ama yine de idare ederdi sonra Züleyha tekrar geldi bu defa yataklarımızı nasıl yapmamız gerektiğini hepsinin aynı olması gerektiğini anlattı eğer yataklar istenilen düzende olmazsa yemek sırasında en sona geçecek ve en son yemek yiyecektik yani bu da yaklaşık 1 saat ayakta beklemek demekti. Örnek olarak bir yatağı düzenledi ve ardından bütün kuralları anlattı her sabah 5.30da kalkacak 6.00 ta etütte olacaktık ardından saat 7.00 sabah kahvaltısı ve 8.30 da derse başlayacaktık ve bunun gibi bir sürü kural... Akşam 6.00 ya kadar boştuk 6.00da yemek ardından etüt ve tekrar yatakhane. Karanlıktan çok korkardım ve yatakhaneye giderken en çok düşündüğüm şey buydu annem ve babam olsa korkmazdım ama onlarda yoktu artık uyuma vakti gelmişti evimizde salonun ışığı hep açık olurdu bu yüzden çok korkmazdım burada da kapatmazlardı İnşaAllah. Derken koridorda bulunan demir dolaplara vurmaya başladılar uyku vakti herkes yatağa uyumayan ceza alır tarzında bir sürü söz ve bağırış. Korktum ve hemen yatağa geçtim. Ve bir anda bütün ışıklar söndü o anda o kadar korktum ki hemen ışığı açtım ve dolabımdan babamın bana verdiği el feneri çıkardım ve hemen yatağıma geçtim. Işığı kapattım battaniyeyi kafama kadar çektim ve el fenerini açtım sanki babam yanımdaydı ve ben artık dünkü küçük çocuk değildim.
İnsan bir anda büyümek zorunda kalıyor sevgili okur. O zamanlar anlam veremediğim iyiliğin ne olduğunu şimdilerde anlıyorum. Ve bir el fenerinin insana neler öğrettiğini artık çok iyi biliyorum o günden sonra kendi evimde misafir gibi yaşadım üzerinden neredeyse 12 yıl geçti ama her pazartesi sabahı aynı korkuyla uyanıyorum hala karanlıktan korkuyorum hala gri ve pembeden nefret ediyorum ve en önemlisi babam ne zaman benden ayrılacak olsa bana aynı o gün ki gibi bakıyor ve annemin kokusu hala aynı sevgili okur...
ZEYNEB KARABACAK

Comments