KİTAPLARLA SÖYLEŞİ – 2
- dergifikrihal
- 18 Nis 2020
- 2 dakikada okunur
Kitapsızlık hastalığına yakalandığımız şu ahirin zamanında okumamak için türlü bahaneye sığınıyor insanoğlu… Kimi zaman zamanı yetmiyor, kimi zaman kendine göre kitabı bulamıyor ve bazen -en acısı- okumaya gerek görmüyor. Ama edebiyat kulvarının yeryüzü doktorları bu veba ile gönülden mücadele ediyorlar. Onlardan birisi ise Oğuzhan Saygılı. Kendi değimi ile ilk mektep öğretmeni olan Saygılı sadece sınıfındaki nesli yetiştirmiyor. Hem yazdığı kitaplarla hem de sosyal medya üzerinden yürüttüğü çeşitli kitap çalışmalarıyla sadece okumak değil okutmak adına başarılı çalışmaları mevcut. Kendi yazdığı ‘Kitaplarla Söyleşi-2’ kitabını ise bir kitap diye sınırlandırmak beklide yanlış olur. Zirabir kitabın içine 30’dan fazla kitabı sığdırarak okuyucuda bir kitabın sayfaları arasında değil de bir kitap fuarında geziyor hissi uyandırıyor. Hemen hemen her okuyucunun seveceği genişliktekitap yelpazesiyle her kesime hitap eden bir kitap. 2008-2018 yılları arasında farklı dergi ve gazetelerde yazdığı kitap değerlendirmelerini kitabında birleştiren yazar, üç ana başlıkta topladığı ortak temalı kitapları okuyucunun beğenisine sunmuş. Kişisel kanaatimceyazıların akıcılığı, öz anlatımlar, gösterilen ek kaynaklar ve olası okuyucu profili göz önünde bulundurularak gerekli görüldüğü yerde incelenen kitabın yazarı hakkında ek bilgiler kitaba hem renk katmış hem de okumayı zevkli hale getirmiş. Kitabı okumaya başladıktan sonra şu cümleyi kurmuştum: -ki kitap bu cümleyi sonuna kadar hak ediyor- ‘Herhangi bir kitap bir altın değerinde ise bu kitap bir küp altın.’ Kitapta incelenen kitapların büyük çoğunluğunu hatıratlar, günlükler ve sanatçı biyografileri oluşturmakta. Örneğin daha önce hiç hatırat okumamış biri olan ben için, söz konusu hatıratlardan demeçlerin kitapta yer alması fikir edinmem açısından oldukça faydalıydı. Yukarıda bahsettiğim ortak temalı kitapların bir başlıkta toplanması devamlılık açısından okuyucuya kolaylık sağlayacak türden. Örneğin ilk bölümde yer alan Çanakkale Savaşı döneminde tutulan günlüklerin peş peşe verilmesi öncesi ve sonrasındaki incelemelerin yine aynı şekilde savaş dönemi günlükleri olması okuyucuyu o dönemin havasından hiç çıkarmadan arka arakaya birçok kitapla tanıştırıyor. İlk bölümü okuduğum zaman hislerime tercüman olan yazarın şu cümleleri milli mücadele dönemini öncesi ve sonrasının günümüze yansımasını net olarak ifade etmektedir: “…Daha sonraki kuşaklar için muhtelif sebepler yüzünden bu bağın koptuğu ve özellikle de günümüz gençliği ve öğrencilerinin çok büyük bir kesimi tarafından dedelerimizin yaşadığı zehirli hakikatlerin, yuttukları demir leblebilerin bugün masal ve ninni olarak algılanır olduğu, gerçekten çok ıstırap verici bir durumdur.(s.58-59)” Özellikle savaş dönemlerinin acı gerçekleri, soğuk yüzleri hep kara kutu olarak kenarda tutulur, yitip giden yetenekler, ömürler, gençlikler hiç gün yüzüne çıkarılmaz. Kitabın son bölümünde ise 10’dan fazla yazar ve sanatçının biyografilerini inceleyen yazar yine söz konusu yazara veya sanatçıya ait bilinmeyenlere incelemesinde yer vererek biyografilerin ilgi çekici yanını gözler önüne sermiş. Şu fani ömrümde en büyük duamı seveceğim ve bana katkısının çok olacağına inandığım yazarlarla yaşım yerindeyken karşılaşmam ki bu kitap sayesinde Şevket Arı ile tanıştım. Altını kalınca çizdiğim ve en kısa zamanda kütüphaneme edineceğim kitapların arasında ‘Kırdan Bayırdan Hikâyeler’ yerini aldı bile. Bir de kitabın sonunda yazarımızla yapılan bir söyleşi var ki tüm bunları okuduktan sonra yazdıklarımın eksiği olup fazlasının olmadığını fark edeceğinize gönülden inanıyorum. Oğuzhan Hocamla ilk tanıştığım zaman ‘Şu hayatta her şey bir tarafa da yolunuzun kalbiyle yaşayan insanlarla buluşması büyük lütuf.’demiştim. Ben naçizane hem bu durumu yaşıyor olmanın hem de kitabın Hocamdan imzalı olmasının haklı gururunu yaşarken sizlere hep kitapla geçen bir ömür diliyorum…
Rümeysa Bedirhanoğlu – Ağustos 2019

Comments