top of page

İNAN BANA ZOR DEĞİL!

  • dergifikrihal
  • 20 May 2020
  • 2 dakikada okunur

Hepimiz yaşadıklarımızın çoğunun hayatımızda oluşturduğu kötü duygulardan bahsederiz. Olumsuzluğunu ele alırız. Birine bir konu hakkında ya da başka bir nedenle bir şey anlatırken hep bizi ne hale soktuğundan bahsederiz. Tabir-i caizse dövünürüz. Peki ya suçu neden kendimizde aramayız? Ya da suçu hep kendimizde aramak başlı başına bir sorun mu teşkil eder?

Suçu kendimizde aramak dedik ya, mesela ben! Hayatımda oluşan tüm sorunların hep benden kaynaklı olduğunu düşünerek yaşadım. Üniversiteyi iki senede kazanmam bunlardan sadece biri.

Üniversiteyi iki senede kazandım. Bu süreçte hep kendimi suçladım. Sanki bir ben iki senede kazanmışım gibi sürekli hatayı kendimde aradım. O zamana geri dönsek yine aynı düşüncelere kapılır mıyım bilmiyorum. Tek bildiğim şey şu ki iyi bir puan alıp üniversiteye yerleşememek o zamanlar psikoloji çok bozuyordu. Kendimde hata aradım hep, iyi çalışmadın demek ki, daha daha çok çalışabilirdin, neyden ve neden eksiksin bir düşün! Hata yapma! Kendine gel, gibi saçma bir dolu emirler yağdırırdım kendime, Şimdi düşünüyorum da, o kadar gereksizmiş ki aslında.

Üniversiteyi okudum. Hem de içeriğinin ne olduğunu bilmeden tercih ettiğim ve sonucunda tam da bana göre olan bir bölümde. İçeriğinin ne olduğunu bilmediğin şeyi ne tercih ettin kardeşim diyor olabilirsiniz. Haklısınız da, ama inanın bana o zamanki psikolojim tam olarak bu durumu ortaya çıkardı. İletişim Fakültesinde, Halkla İlişkiler ve Tanıtım bölümünde okudum. Bence iyi bir iletişimci olarak da mezun oldum. Kendime göre bir bölüm dedim ya, şöyle; Ben konuşmayı çok severim, iyi bir konuşmacı olduğumu da düşünüyorum. Etrafımdan da çoğu kez bu yönde bir çok ifadeler duydum. Bu durumda bir iletişimci olarak konuşmanın, iletişimin en önemli adımı olduğunu kanıtlamak benim boynumun borcu oldu.

Konuşmalıyız arkadaşlar. Biz insanlar kapalı kutuyu açmadan içinde ne olduğunu bilebilen varlıklar değiliz. Rahatsız olduğumuzun şeyin ne olduğunu, bizi üzen noktanın ne olduğunu, kızdığımızda, kırıldığımızda kısacası ne yaşıyorsak bunu anlatarak yaşamalıyız. Özellikle yeni tanıştığımız insanlarla ilişkimizi ve iletişimimizi bu yönde başlatmalıyız ki, sağlam temeller atabilelim.

Hani bir söz vardır ya; ‘Derdini söylemeyen, derman bulamazmış.’ Diye. O kadar doğru ki bu söz! Mesela; hiç olmayacak bir şeye kırıldın, önceden kırılmazdın ama o an kırıldın işte. Ne yapacaksın? İçine atıp, kafanda kurup hem kendine hem de seni kıran tarafı gerip üzecek misin? Peki ne gerek var ? Niye böyle bir şey yapma gereği duyuyorsun? Böylesine can sıkmaya gerek var mı? Baştan konuşarak çözmeye çalışsan her şeyi. Ben senin bu davranışına normalde kırılmıyorum ama şuan kırıldım. Bilmiyorum belki benim ruh halimden kaynaklı belki de senin tavrından. Ama şu an kırgınım ve bilmeni istiyorum, deyip orta yolu bulmaya çalışmak bu kadar zor mu gerçekten? Değil! Gerçekten değil. İnan bana değil! Evet bu hareketi hayatına oturtamayan, daha önce hiç yapmamış birinin ilk kez yapması, ilk adımı atması birazcık zordur. Ama düşündüğün kadar değil! Bu ilk adımı attıktan sonra daha rahat, daha az kaygılı, daha huzurlu bir hayatı karşılayacaksın. Yalnız bu demek değil ki; karşındakine kırıcı, itici, büyük büyük konuşarak söyle. ASLA! Eğer böyle konuşursan karşındakini de sinirlendirip ortamı daha çok çıkmaza sokabilirsin.

Kısacası, sana nasıl konuşulmasını istiyorsan sende öyle konuşacaksın. Çünkü empati kurmak iletişimin en önemli ayaklarından biridir. Empati yapamayan insanlarla anlaşmak zordur. Empati yapamayan insanlar genellikle bencil insanlardır. Şunu söyleyebilirim ki, bu hayatta en zor insan tipi bu özelliklere sahip olamayan insanlardır.

Umarım bu tip insanlarla imtihan olmayız. İletişimden kopmamak dileğiyle…



Fatma Nur BODUR


 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


Yazı: Blog2_Post

©2020, Fikr-i Hal Dergi tarafından Wix.com ile kurulmuştur.

bottom of page