top of page

GÖRÜNMEZ KAHRAMAN

  • dergifikrihal
  • 20 Tem 2020
  • 3 dakikada okunur

Günaydın…Bu sabah ayrı bir kasvet var gök yüzünde, hafif bir rüzgâr esiyor. Ben ise yine her zaman ki gibi pencere önünde güneşin en çok hissedildiği yerdeyim. Salonun koca penceresi çok güzel bir manzaraya sahip evet ama ben bu gün pencerenin dışındaki manzaradan, ağaçlardan, kuşlardan bahsetmeyeceğim size bu anlatacağım hikâye pencereden bakmaya bile vakti yetmeyenlerin hikâyesi. Ben en çok bu pencerenin önünden evin içini izlemeyi seviyorum. Oysa kidışarıyı seyretmek için karşılıklı konulan sandalyeler ve bu şekilde konumlandırılırken hayallerde iki kişinin mutlu günlerden bahsedeceği, karşılıklı keyifle çaylarını yudumladıkları, huzur köşesi düşüncesi ile yapılmış bir yer olarak düzenlenmişti belki de. İki sandalyeye eşlik eden bir sehpa ve hemen sağ taraftaki sandalyenin arkasında bir kitaplık.Tam karşıda koltuk takımı ve herkesi kendine bağlayan televizyon, televizyonun tam karşısındaki koltuğun arkasında da yemek masası yani bütün ailenin bir arada bulunduğu tek yer bu koca salonun sağ tarafında uzunca bir koridor, sol tarafında ise mutfak kapısı var. İşte saat tam 06.00 annem koridordan salona giriş yaptı yine her zaman olduğu gibi çok şık.Salonda hiç oyalanmadan mutfağın yolunu tuttu. Benim annem çok dakiktir tam altıda mutfakta olur ve tam 7 de kahvaltı hazır olur.O bu evin süper kahramanıdır. Saat tam 07.00 da “kahvaltı hazır uyanın “komutu üzerine aile üyeleri birer birer salona geldiler önce baba özensizce takılmış kravat ve yarısı iliklenmiş gömlek… Gizli kahramanımız anne hemen olaya el atıyor ve bu düzensiz görüntüyü hemen şık bir beyefendiye dönüştürüyor. Ardından küçük Nazlı’nın abisi Mehmet geliyor Mehmet on altı yaşında bir lise öğrencisi biraz asi bir tip tek tarafı dışarıda olan gömleğinden ve dağınık saçlarından anlaşılacağı üzere ama kahramanımız yine yetişiyor imdadımıza ve Mehmet’i okul için hazırlıyor. Son olarak küçük Nazlı geliyor salona elindeki toka ve tarağı annesine uzatıyor herhangi bir şey söylemesine bile gerek yok çünkü kahramanımız ,Nazlı unutsa bile bu düzeni asla unutmuyor ve her şey yolunda gitsin diye elinden gelen bütün gayreti gösteriyordu. Sofra hazırdı her sabah olduğu gibi annemiz bütün bu düzeni sağlamaya çalışırken diğer aile üyeleri onu beklemeden kahvaltıya çoktan başlamıştı. Ve sonunda oda sofraya oturmuştu. Kahvaltı yaparken kimse konuşmuyor sadece çatal bıçak sesleri duyuluyordu. Annemiz olağan dikkati ile diğer üyeleri süzüyor eksik bir şey olup olmadığını kontrol ediyordu. Her şey kusursuzdu tek bir kusur karşısında.

Annem bütün bu hengamenin ortasında kendine asla vakit ayıramıyordu. İnsanlar annemizin yaptığı her şeyi onun görevi olarak görüyor ve bir teşekkür dahi etmiyorlardı. Annem yaşadığı her şeyi benimle paylaşmayı çok sever ve sanıyorum ki onu bu dört duvar arasında dinleyen tek kişide benim. Bu annemi çok üzüyor fakat benimde elimden bir şey gelmiyor bazen bağıracak oluyorum “yeter artık biride annemin sessizliğini duysun” diyorum kendi kendime fakat beni de kimse duymuyor.Artık o kadar kırıldı ki annemde kimseyle konuşmak istemiyor bütün derdini tasasını bana anlatıyor. Ben se birazcık yüzü gülsün diye çiçekler uzatıyorum ona birazcık da olsa yüzü gülüyor. Fakat bir süre sonra yine her şey başa sarıyor. Oysaki annem başkaları için kendi hayatından kendi vaktinden ne kadar da çok taviz vermişti fakat yinede insanların onu görmesine yetmiyordu bu.Aynı evin içinde olmalarına rağmen kimse birbirini görmüyor, konuşmuyordu. Ne yazık ki annem böyle bir ortamda birileri ile konuşmaya çalışıyor ama insanlar onu dinlemek yerine bir aptal kutusunu dinlemeyi tercih ediyor. Annemde son çare benim yanıma gelip bütün her şeyi bana anlatıyor.O kadar güzel anlatıyor ki hiç sussun istemiyorum ama bazen ağlayacak oluyor ağlıyor da dayanamıyor bu kadar yok sayılmaya çok ama çok yıpranıyor derdini kimseye anlatamadığından daha da çok kızıyor bu haline. Oysaki ne hayalleri vardı her sabah kahvaltıda güne gülerek başlayacak neşeli bir şekilde işine gidecekti. Huzur köşesinde bazen kitap okuyacak bazende sevdikleri ona huzur olacaktı.Hepsi hayal olarak kaldı. Modern dünyanın albenisi bütün ailesini elinden alıyordu sanki. Kocası onunla sohbet etmek yerine televizyon izliyor, oğlu iyi bir gelecek yahut eğitim hayali kurmak yerine serserilik peşinde koşuyor, kızını kim bilir hangi tuzak bekliyordu. Tüm bu düşünceler arasında sonlandırmıştı yemeğini.

Kahvaltı bitmiş evin babası ve Mehmet evden çıkmışlardı. Annem de birazdan çıkacaktı. Nazlı ayakkabılarını giyerken annem de unuttuğu bir şey var mı diye son bir kontrol yapıyordu ve evet beni fark etti benim yanıma hiç gelmemiş ve bugün benimle hiç ilgilenmemişti. Geldi çok susamıştım ve suyumu verdi bana güzel cümleler söyleyerek evden çıktı. Bütün gün çok yoruluyor ve ev halkı bu yorgunluğun farkında değil oysaki ona yardımcı olsalar kimse bu kadar zorlanmayacak ama anlatamıyorum işte fakat bazen keşke bir insan olsaydım da hepsine anlatsaydım bu olan biteni diyorum ama olmuyor ben sadece pencere önünde duran bir saksıda hayatını sürdürmeye çalışan çiçeğim ve elimden gelen tek şey çiçek açmak.Kimseye derdimi anlatamıyorum sararıp solacak oluyorum fakat annem geliyor aklıma ben gidersem o ne yapar nasıl katlanır bunca umursamazlığa bunca yorgunluğa ben çiçek açmasam nasıl gülümser, gülümsemeyi unutursa nasıl yaşar diyorum ve olabildiğince açıyorum yapraklarımı sırf annem daha fazla gülsün diye. Ve sevgili okur sana bir sır vermek istiyorum annem sürekli bana çiçeğim çok güzelsin diyor fakat o gülünce benim saksılara sığmaz çiçeklerim oluyor. O benim kahramanım, o benim görünmez kahramanım…

ZEYNEB KARABACAK


 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comentarios


Yazı: Blog2_Post

©2020, Fikr-i Hal Dergi tarafından Wix.com ile kurulmuştur.

bottom of page