GERÇEĞİN ANAHTARI
- dergifikrihal
- 20 Eki 2020
- 2 dakikada okunur
Toprağın üstünde ve toprağın altında yaşayanlar. Birbirinden habersiz ama birlikte yaşayanlar. Dünyanın hem içinde yer alanlar bir o kadarda dünyaya uzak olanlar. Gerçek yerin neresi olduğunu bilenler yalan dünyada yaşayıp gerçeğe sırt çevirenler.
Çok zor olmasa gerek gerçekleri öğrenmek. Bazı şeylerin nedenini araştırmak, çözümünü bulmak. Peki insanlar nefislerine mağlup oldukları gün mü başlayacaklar araştırmaya? Doğru olan her neyse, bu dünyaya niçin geldiysek ona göre yaşamak mantıklı değil mi? Bilgimiz dahilinde değil de evrensel olanı bilmeye gayret göstererek adım atmak daha sağlam basmak gerekmez mi?
Hakikati ararken akla gelen bazı şeyler vardır. Hiçbir şeyin sebepsiz olmayışı gibi. Her şeyin elbet bir sebebi var ki koca kâinat bizlere sunuldu. Elbet bir sebebi var ki yaşıyoruz ve ölüyoruz. Sen ki bu evrenin en muhteşem mahlukatısın sebepsizce ölmeye layık olacağını mı sandın? Allah her şeye bir mana vermiştir. Yaşamak ölmek hepsi bir sebep dairesinde oluşur. Sen ki yaşadığın müddetçe bunu bilir, bununla beslenir, kendini büyütür ve geliştirirsen her şey yolunu bulur akar gider. Bazen anı yaşamak keyfine göre istediğine göre anda kalmak değil seni kurtaracak olan, ne için geldiysen dünyaya onun uğruna savaşmaktır seni ebedi dünyada salih ya da saliha kılacak olan. Öyle ki bu dünya gerçeğin anahtarı. Hak edene kapı açılır. O kapıdan içeri girmek gerçeği arayanlara nasip olur. Dünyanın üstünde kalanlara aslında toprağın altındakiler güzel bir örnek. Bu dünyanın gerçeğini oraya bakan herkes görebilir.
Görmek için bakmak gerek. Gözlerimizle gördüğünüzü, irademizle algılayarak kalbimizle hissetmemiz gerek. Tüm mesele bu kadar basit. Tabi biz neye, nasıl ve hangi pencereden bakıyoruz biraz düşünmeliyiz sanırım. Düşünmek ki insanoğluna özgü bir yetenek. Sadece bunu bilmek bile yaşamanın boş yere olmadığını kanıtlamaz mı? Ve hakikatin peşine koşmak için gerekçe teşkil etmez mi? Siz bir düşünün derim.
Tuğçe KARKUCAK

Comments